Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Mağdur Beyanı ve İspat Kuvveti

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Mağdur Beyanı ve İspat Kuvveti

28.09.2019

Mağdur Beyanının İspat Aracı Olarak Kullanılması ve Yargıtay Tarafından Geliştirilen Ölçütler

Her suç tipi yönünden, şüphenin ne zaman yenilmiş sayılacağı ya da herhangi bir delilin maddi vakıa yönünden ispat kuvveti hâkim tarafından serbestçe takdir ve tayin edilmektedir. Bununla birlikte, serbest ve vicdani delil sisteminin benimsenmiş olması; “delilsiz mahkûmiyet olmaz” ilkesi gereğince, ispat ameliyesinin ve bir bütün olarak vicdani kanaatin “delile” dayanması zorunluluğunu bertaraf etmemektedir[1].

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçların, genellikle sadece mağdurun varlığında ve başkalarının bulunmadığı ortam ve zamanlarda işlenmesi[2], çoğunlukla “gizlilikle” maruf olması ve cinsel suçların ispatı konusunda “delil elde etme imkânının azlığı nedeniyle” ispat güçlüğünün bulunduğu kabul edilmektedir.

Bu güçlüğün aşılabilmesi için, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların ispatında Yargıtay tarafından geliştirilmiş bir kısım ispat kaideleri ortaya konulmuştur[3]. Bununla birlikte Yargıtay tarafından kabul edilen bir kısım kaidelerin/ ilkelerin “karine” mahiyetinde bulunduğu ve her olay bakımından ispat için “tek başına” elverişli olmadığı kabul edilmektedir[4].

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar yönünden, Yargıtay kararında zikrolunan ispata ilişkin ilkeler/ karinelerden yararlanırken, suçun sübutuna elverişli ve yeterli delil bulunmadığı halde, yüksek de olsa ihtimale dayalı olarak karar vermek, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ihlali anlamına gelecektir.

Nitekim Yargıtay’a göre de: “ Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir[5].

Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına bakıldığında[6], cinsel dokunulmazlığa karşı suçların ispatı bakımından yapılacak değerlendirmede:

-          Olayın oluş biçimi (ve hayatın olağan akışına uygunluğu),

-          Mağdurun beyanları,

-          Failin beyanları,

-          Fail ve mağdurun beyanlarının tutarlılığı,

-          Doktor raporları,

-          Tanık beyanları,

-          Tanık beyanları ile mağdur ve fail beyanı arasındaki tutarlılık,

-          Failin savunmasının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, olayın oluş şekline göre irdelenerek,

Sübut konusunda bir kanaate varılması gerekmektedir.

Cinsel suçların ispatı konusunda, sıklıkla sanık ile mağdurun beyanı güvenilirliği karşılıklı olarak mücadele etmekte ve bu mücadelenin sonucunda maddi vakıa hakkında bir kanaate ulaşılmaktadır[7].

Sadece mağdur veya suçtan zarar görenin beyanına dayanılarak, vicdani kanaate ulaşılmasını engelleyen ve delil kaynağının mahiyetinden kaynaklanan “şüphe” sebepleri şunlardır: Mağdurun yaşı, yaşam tecrübesi, ruh sağlığı, mağdurun veya suçtan zarar görenin öç alma hissiyatıyla hareket edebileceği veya şüpheli ya da sanığa daha çok zarar verebilmek adına isnadı ağırlaştırabileceği ve nihayet gerçekte işlenmiş bir suç olmamakla birlikte nefret, intikam, menfaat temin etmek amacıyla gerçek dışı beyanda bulunabileceği vs.[8].

Yargıtay’a göre de bir iddianın samimiyeti ve doğruluğu, suçun işlendiği yer, zaman, işleniş biçimi, tarafların kişilikleri, iddianın aşamalardaki değişmezliği nazara alınarak değerlendirilmelidir. Mağdurun beyanının aşamalarda değişip değişmediği, kendi içerisinde çelişkili olup olmadığı, çelişkilerin önemsiz ayrıntılara değil ispatı gereken esaslı hususlara ilişkin olup olmadığı nazara alınmalıdır[9].

Kendi içerisinde çelişkili olmasa dahi mağdur veya suçtan zarar görenin; sanığın savunmasıyla çelişen ve sağlamlığı ve güvenilirliği doğrulanamayan beyanına dayanılarak mahkûmiyet kararı verilebilmesi mümkün değildir[10].       

Mağdur veya şikâyetçinin beyanının sağlamlığı ve güvenilirliği var ise diğer delillerle bir bütün olarak değerlendirilmeli ve ispat kuvveti bu kapsamda serbestçe takdir ve tayin edilmelidir. Mağdur veya şikâyetçinin beyanı dışında başkaca delil bulunmaması halinde de beyanın kendi içerisindeki tutarlılığı, akıl ve mantık kuralları, emarelerle (maddi bulgularla) ve genel yaşam tecrübeleriyle bir bütün olarak değerlendirilmeli ve ispat gücü buna göre takdir edilmelidir[11].

Mağdurun beyanı üstün tutularak, mahkûmiyet hüküm tesis edilmiş ise, mağdurun beyanını sanığın beyanına üstün tutulmasına ilişkin olarak, somut ve inandırıcı gerekçelerin gösterilmesi gerekmektedir[12].

     Nitekim Yargıtay’a göre de “mağdurun çelişkili beyanı ile sanık beyanı arasında çelişki bulunması halinde neden mağdurun çelişkili beyanının üstün tutulduğunun[13]; tanık beyanları arasında çelişki bulunması halinde, neden sanığın aleyhine olan tanıklığın üstün tutulduğunun” kararda açıklanması ve gerekçelendirilmesi gerekmektedir[14].

     Ceza muhakemesinde deliller arasında herhangi bir hiyerarşi olmadığından, mağdurun beyanı ile sanığın/şüphelinin beyanları arasında hukuki bir üstünlük tanınmamıştır. Bu nedenle, mağdurun beyanı ile sanığın beyanının çeliştiği durumlarda soyut varsayımlarla mağdurun beyanına üstünlük tanınamaz[15].

     Cinsel istismar suçu bakımından, herhangi bir maddi bulgunun mevcut olmadığı suçlar yönünden, mağdurun beyanının sağlam ve güvenilir olup olmadığının tespiti bakımından beyanın mahiyetinin ve kendi içerisinde tutarlı olup olmadığının önem arz ettiği izahtan varestedir. Bu sebeple Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşler bağlamında “çelişki arz edip etmediği, çelişkilerin giderilip giderilmediği, aşamalarda değişip değişmediği” ve “kendi içerisinde tutarlı olup olmadığı” hususlarının ayrıca irdelenmesi ve mağdur çocuğun beyanının (tek delil olduğu durumlarda) maddi gerçeği yansıtıp yansıtmadığı/ beyana güvenilip güvenilemeyeceğinin tartışılması gerekmektedir.



[1]    Birtek, Delil ve İspat, s. 562.

[2]    Malkoç, İsmail, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Cinsel Saldırı Suçları (Cinsel Saldırı Suçları), Ankara 2005, s. 120.

[3]     Cinsel suçlarda ispat ve sübut konusunda Yargıtay uygulamasına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Yeldan/ Taneri, s. 291 vd.

[4]     Birtek, s. 572.

[5]     Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.03.2013 Tarih, E. 2012/10-1319 ve K. 2013/98 sayılı kararı.

[6]     Tuğrul, Ahmet Ceylani, Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar ve Ensest İlişkiler, 2. Baskı, Ankara 2013,  s. 666; Yeldan, Ali/ Taneri, Gökhan, Cinsel Suçlarda İspat ve Sübut, Adana 2017, s. 291.

[7]     Doak, Jonathan/ McGourlay, Claire, Criminal Evidence in Context, 2. Baskı, Law Matters Publishing, Oxon 2009,s. 29; aynı yönde bkz. Brown, Beverley/ Burman, Michele/ Jamieson, Lynn, Sex Crimes on Trial, The Use of Sexual Evidence in Scottish Courts, Edinburgh University Press, Edinburgh 1993, s. 19.

[8]    Birtek, Delil ve İspat, s. 563.

[9]     Yargıtay CGK., 01.04.1991 tarih, E. 1991/5-75, K. 1991/103 (www.kazanci.com). Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre; suçun delili yoksa, mağdur kendisine yönelik eylemin gerçekleştirildiğini iddia ediyorsa, iftira etmesi için bir neden bulunmayan mağdurun tüm aşamalardaki samimiyetinden şüpheye düşürecek bir tutarsızlık görülmeyen anlatımları mevcut ise, bu beyana itibar edilmesi gerekir. Bu yöndeki Yargıtay kararları için bkz. Tuğrul, s. 670.

[10]   Ünver, Yener, Ceza Muhakemesinde İspat ve Uygulamamız, Ceza Hukuku Dergisi, S. 2, Aralık 2006, s. 125; Bıçak, s. 441.

[11]   Birtek, s. 565, 566. 

[12]   Birtek, s. 566.

[13]   Soruşturma evresinde suça sürüklenen çocuğun direncinin kırılmasına yönelik bir eyleminden bahsetmeyen mağdurun, duruşmada eylemden önce kendisine tokat attığını belirttiğinin anlaşılması karşısında, duruşmada giderilemeyen çelişkinin suça sürüklenen çocuk aleyhine değerlendirilemeyeceği” Yargıtay 14. CD., 04.12.2014 tarih, E. 2014/7946, K. 2014/13739 (www.kazanci.com).

[14]   Yargıtay CGK. 17.05.1993 tarih, E. 1993/4-128, K. 1993/156 (www.kazanci.com).

[15]   Bozdağ, Ahmet/ Sarıusta, Kader, Ceza Yargılamasında Mağdurun Beyanı ve Delil Değeri, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 8 Sayı:2 Yıl 2017, s. 599.

Bu sayfayı paylaş :